21 Aralık 2017 Perşembe

Ataol Behramoğlu İle Yıllar Sonra Kesişen Yollar

     

                                     Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
                                    Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
                                    Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
                                    Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği...


     İlk kez Sivas Üniversitesinde okuduğum yıllarda tanıştım Ataol Behramoğlu'nun şiirleriyle. Yıl 1999 belki 1998 de olabilir. Yaş ilerledikçe tarihler ufukta kaybolan gemiler  gibi siliniyor hafızalardan. Beynimin karanlık dehlizlerinde şiirden bir ateş yakarak o yıllara ait kırıntılardan bir anı derlemeye çalışacağım size. Küçük bir grubumuz vardı. Çeşitli kitaplar okur (şiir, roman vb) aramızda tartışırdık. Tiyatro, sinema önemliydi bizim için. Bir arkadaşımız radyoda şiir, edebiyat üzerine program yapardı.  Programın içeriğini beraber hazırlar zenginleştirirdik. Sık sık bir araya gelip şiirler ve bağlama eşliğinde türküler söylerdik. Türkülerin, şiirin dostluğu perçinleyen en önemli usur olduğunu o yıllarda öğrendik. Türkiye'nin değişik şehirlerinden, kültürlerinden, coğrafyalarından gelmiş olmamıza rağmen aramızda farklılık yoktu. Bugünlerde farklılıklarımızı ayrışmamız için önemli bir etkenmiş gibi bizelere empoze etmeye çalışan siyasi mekanizma o yıllarda daha yeni yeni canlanıyordu. O bozuk siyaset anlayışı toplumuzu etkisi altına almadan bizler zaten bir bütün olmayı çoktan başarmıştık.

                                    İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
                                    Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
                                    Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
                                     Kopmaz kökler salmaktır oraya...


     Grubumuzun en güzel şiir okuyanı öğretmen Sevgiy'di. Onun sayesinde tanıdık Ataol Behramoğlu ve şiirlerini.  O duygu, o his şiirin her kelimesine verdiği o hayat o dirilik hepimizi etkilerdi. Sevgi öğretmenin okumaktan en çok zevk aldığı şiirlerden biriydi 'Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var'. Ne zaman bu şiiri okusa tüylerimiz diken diken olurdu. Sevgi şiirin bitiminde ağlardı. Platonik bir aşk acısı çektiğini düşünürdük. Sormamıza rağmen acısını anlatmazdı bize.  Günlerden birgün yine kendi aramızdayken telefonu çaldı konuşmak için yan odaya gitti. Sesi titriyordu ve ağlamaklıydı. Gelmeyince yanına gittim akan gözyaşlarını kazağı ile sildi ve bir tebessüm etti.

-Kötü bişey mi! diyerek yanıma oturdum.
-Yakalanmış.
-Kim yakalanmış? 

     Boynuma sarıldı, başladı acısını omzuma akıtmaya. Mahallesinde kendinden yaşça çok büyük bir erkeğin küçükken kendisini defalarca taciz ettiğini korkusundan kimseye söyleyemediğini. Bu davranışından asla vazgeçmediğini çok fazla çocuğa aynı şeyleri yaptığını. Şuan 70 yaşında olduğunu ve yine küçük bir kız çocuğunu taciz ederken yakalandığını söyledi.

-Ağladığıma bakma çok mutluyum. Şimdi daha sıkı kucaklayabilirim arkadaşlarımı ve artık saatlerce bakabilirim gökyüzüne.

Sevgi'nin yıllardır kabusu olan bu acıdan kurtulduğunu ve çocuk gibi özgürleştiğini görebiliyordum. 

-Artık şiir okurken ağlamak yok anlaştık mı. Hadi diğerlerinin yanına geçelim merak etmesinler bizi. 

     Biz erkeklerin çocukların hayallerini yok etmemeye ve kabusları olmamaya dair bir dersten geçirilmeye ihtiyacı var.

                                     Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
                                     Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
                                     Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
                                     Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin


     O yıllarda fotoğrafçılık çok önemliydi benim için. Sivas'ın eski mahallelerinde dolaşır yıkılmak üzere olan eski evlerini fotoğraf çekerdim. Sokakları, gariban çocukları, mutlu insanları... Çoğu zamanda gördüğümüz insanlarla konuşur sohbet ederdik. Fotoğraf çekiminde sosyoloji bölümünde okuyan ve iki bastonuyla yürüyebilen Nihal eşlik ederdi bana. İki bastonlu olduğuna bakmayın çoğumuzun yapamadığı işleri başarmış biridir o. Şimdi evli biri ikiz olmak üzere üç çocuğu var. Hatay'da öğretmenlik yapıyor. 
Birgün;
-Bu kadar fotoğrafı ne yapacaksın?
Şaşırdım bu soruya sahi ne yapacaktım çektiğim fotoğrafları.
-Bilmem!
-Bilmem demekte ne demek. Olmaz sergi açmalısın ve herkesle paylaşmalısın bu güzel fotoğrafları.

     Nihal'i çevresindeki herekesi motive eden, güç veren, cesaretlendiren pozitif bir tarafı vardı. Ve bu konuda inatcıydı. Kısa bir an düşündüm. Sonra;
- Tamam sergi açacağım ama bunu seninle ortak yapacağız.

                                     İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
                                    Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

     Şaşırma sırası ondaydı. İtiraz etmedi hemen hazırlıklara başladık. Fotoğraf seçimine başladık, bir kaç tane kurgu fotoğraf çektik. Kendi imkanlarımızla çerçeveler hazırladık ve süsledik. Üniversitemizin bahar şenliğine yetiştirdik ve şenlik kapsamında bir hafta süren bir sergi açtık. Afişimiz özeldi ve şöyleydi. 'Atatol Behramoğlu'nun müthiş dizesi 've hayat, sunulmuş bir armağandır insana' sözünden yola çıkarak 'Hayattan Çalınanlar' fotoğraf sergimizde görüşmek dileğiyle.
                                     Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
                                     Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla                                                   yanmalısın
                                     Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
                                     Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın


     Grubumuzdaki bağlama çalan arkadaşım Mustafa, Sinan ve Kiraz 'Çoğul Türküler' isminde bir müzik grubu kurdu. Çok çalışarak kısa zamanda sergi için  bir kaç güzel türkü hazırladılar. Ve sergimiz boyunda hergün belli saatlerde canlı müzik yaptık. Bahar şenliği kapsamında sergi salonumuzun yanındaki büyük salonda panel için davet edilen önemli isimler geliyordu. Sergimiz hep açık olduğu için  gelen panelistler   sergimizi gezerdi. Ahmet Taner Kışlalı, Türkan Saylan, Kıvırcık Ali, Musa Eroğlu ve o dönemde o salonda şiir dinletisi veren Ataol Behramoğlu. Türkan Saylan konferans arasında salondakileri sergimizi izlemeye davet etti. O gün o kalabalık kitle merakla sergimizi gezdi. Hepsiyle ilgilenmekten ve sorularını cevaplamaktan yorulduk. Yerel gazetelerde haberlerimiz çıktı bir kaç televizyon programına katıldık Nihal'le. Arkadaşımın sunduğu radyo programında arkadaşım bize o kritik soruları sordu. O yıllar acılı bir coğrafyaydı Irak. Emperyalizmin Irak'ı Özgürleştirme Operasyonu başlamamıştı ama hazırlıkları tüm hızıyla yapılıyordu. Küresel  çeteler  Irak'ın nükleer kimyasal ve biyolojik silahları yok etmekkten bahsediyordu. Önemli isimler suikastlara uğruyor ve öldürülüyordu. (Şiilerin dini lideri Büyük Ayetullah Seyid Muhammed Sadık El Sadr)

-Irak'ta yaşanan sorunların kısıtlanan demokrasi ve özgürlüklerle bir ilgisi olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa  Emperyalizmin, Irak'a olan bu düşmanca tavrı  maddi bir çıkar beklentisine mi dayanıyor? 
-Medya ne yazık ki gerçekleri yazmıyor ama biz biliyoruz ki Irak'ta oynanan oyunlar o bölgenin yer altı zenginliklerini ele geçirmek amaçlıdır. Bölgede ki ülkeler Emperyalizmin hedefi halindedir. Bugün Irak yarın başka bir ortadoğu ülkesi.   
-Peki 'Hayat'ta Çalınanlar' fotoğraf sergisiyle amacınız nedir?
- Üniversite ve Sivas'ı Kızılırmak üzerine kurulmuş bir köprü bağlıyor gibi görünsede aslında görünmeyen çok fazla köprü, önyargı ve kopukluk var. Şehir hayatı ile Ünivesite arasındaki bu köprüleri kaldırmak istiyoruz. Sonraki sergilerimizi şehirde açmayı planlıyoruz.  

Ertesi gün sergimizi sivil polisler ziyaret etti.

-Size mi kaldı köprüleri kaldırmak, dediler ve gittiler.

     Bir kaç gün sonra bir arkadaşımızın yolunu polisler kesmiş. Ablamın ismini söyleyerek tanıyormusun demişler. Gelip anlattı olanları hayır demiş. İyi araştırma yapmışlar hakkımda, köyde sigortasız şartlarda tarla ve zeytincilikle geçimini sağlayan ablamı ismini söylerek göz dağı vermek istediler. Farkında olmadan mimlenmiş kişiler listesine girdik.  Ciddiye almadık, Sivas ve Üniversite arasında ki köprüleri kaldırmak için aynı sergimizi Sivas medresesinde ve sinemanın bekleme salonunda iki kere daha  açtık.

                                             Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
                                             Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
                                             Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
                                             Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı...


     Sonra ki yıllarda Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi işgal ve politik anlayışından rahatsız olduğum için Almanyaya yerleştim.Geçmiş güzel bir anı olarak kalıyor insanın belleğinde. Bazen unuttuğunu sandığınız anılar hiç olmadık bir anda canlanıyor. 

     Yıl 17 Aralık 2017 Ataol Behramoğlu ile yollarımız Almanya'nın Kiel şehrinde birkez daha kesişiyor. Soğuk bir Aralık gecesinde güzel şiirlerini  dinleyerek ısındık.Şiir insanın tüm ağırlığını alıyor. İyi geliyor kırgınlıklarınıza.
     'Ermeni Sorunu Dün Bugün Yarın' isimli Prof Dr Kemal Arı ile gerçekleştidiğimiz söyleşi kitabımızı hediye ediyorum kendisine. Biri, Bir Çocuğa Layık Olmak diğeri Aziz Nesin'li Anılar olmak üzere iki kitabını alıyorum ve oğlum Ernes adına imzalatıyorum.

     Ernes ismini duyunca gülümsüyor.
-Ernesto Che Guavera'dan mı geliyor ismi. Sonunda t harfide varmı?
- t harfi yok Ernesto Che Guavera ve Ernest Hemigway'den geliyor ismi.

     Veda ediyorum Ataol Behramoğlu'na eve gelip kitaplarını Ernes'e veriyorum. Ernes seviniyor yeni kitaplarını.
-Baba ne yazıyor okusana.
Meraklı bir şekilde sokuluyor yanıma. başlıyoruz okumaya.
-Ataol Behramoğlu bir çocuğa layık olmak.
hemen Bahar şiiri'ne göz atıyoruz birlikte.

                     Bu sabah mutluluğa aç pencereni
                     Bir güzel arın dünkü kederinden
                    Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden
                    Çocuğum uzat ellerini...

     Gece bitti Ernes Ataol Behramoğlu ile 7 yaşında tanıştı. Hergün rüyalara dalmadan evvel şiir okuyacağız. Bir çocuğa layık olmanın ne demek olduğunu birlikte öğreneceğiz.
     Yukarda başladığım 'yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var' isimli şiirinin son kıtasına geldi sıra. Şair öyle güzel özetlemiş ki hayatı...
                     Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
                     Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına    
                     Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
                     Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana


Farkına varıp anlayabilene ve alabilene. Başınız belaya girdiğinde, umutsuzluğa kapıldığınızda, canınız yandığında yani başınıza gelebilecek her türlü felakette şiire sığının. Sizi avutabilecek en cefakar en anaç  koydur şiir. 

18 Aralık 2017 Kiel
Halil Fehmi Dağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder