28 Eylül 2017 Perşembe

ÜÇÜNCÜ KILIÇ İzmir'in Kurtuluşu ve Yüzbaşı Şerafettin Kemal Arı Bir Kitap Bin İnsan

ÜÇÜNCÜ KILIÇ İzmir'in Kurtuluşu ve Yüzbaşı Şerafettin Kemal Arı Bir Kitap Bin İnsan


Memleketimin asil kızı, Cumhuriyetimin de ak yüzüdür İZMİR. 9 Eylül 1922 sadece İzmir'in kurtuluşu mudur sizce? Elbette değil bilakis şanlı Türk ordusunun büyük bir cesaretle ve yokluklarla Batı emperyalizminin karşısında kazandığı büyük bir onur ve başarıdır. Tarihimiz unutulmaması gereken kahramanlarımızla doludur. Bu kahramanların asla unutulmaması gereklidir. Haşa unutma evresinde girdiğimizde asırlarca ülkemizi yok etmek isteyen Batı amacına bir adım daha yaklaşır. Bu kitap unutulmuş bir kahraman olan Yüzbaşı Şerafettin'i bizlere bir kez daha hatırlatıyor ve unutlmaması gerektiğinin altını çiziyor.

Türkiye ve İzmir yıllar sonra Prof. Dr Kemal Arı'nın ÜÇÜNCÜ KILIÇ İzmir'in Kurtuluşu ve Yüzbaşı Şerafettin kitabıyla tanıyor gerçek bir kahramanını. Arı, yalın anlatımıyla tarihte yok olmak üzere olan bir kahramanı yeniden diriltmeye çalışıyor bu kitabında. Bunu yaparken zengin bir belge ve fotoğraflarla, yanlış bilgileride deşifre ederek sunuyor ve doğruyu göstermeye çalışıyor bize.

Kitap sadece Yüzbaşı Şerafettin'in hikayesi değil bilakis büyük taarruzdan, İzmir'in kurtuluşuna kadar ve İzmir'in işgalininde ne kadar kanlı olduğunu anlatıyor. Hatta günümüze kadar süren bir tarihi yok etme, değiştirme dalaverelerini ve tarihi kahramanlarımıza karşı büyük bir vefasızlığı gözler önüne seriyor. Bir kentin yok edilen tarihi ve tarihinden uzaklaştırılan İzmir'i okuyacaksınız bu kitapta.


Kitaba kısaca değinmek gerekirse. Kurtuluş savaşımızın en yakın takipçisi ve destekçileri olan Buhara Cumhuriyeti (bugünkü Özbekistan) , İstanbul hükümeti yerine Ankara hükümetinin yanında yer almış hatta bazı gönüllüler kurtuluş savaşımızda destek vererek gönüllü olarak Türk ordusunun yanında savaşmışlardır. Buhara Cumhuriyeti biri Mustafa Kemal Paşa, biri İsmet paşa ve biri de İzmir'e girecek olan Subaya verilmek üzere üç kılıç ile çeşitli değerli hediyeler ve para yardımı yapar. Üçüncü kılıç sahibini beklemeye başlar. Batı Anadolu 15 Mayıs 1919 da yunanlılar tarafından işgal edilir. Anadolu yunan postalları altında ezilmekte ve yunan orduları Bursa, Eskişehir, Kütahya ve Afyonu ele geçirir. İşgal kanlıdır, köyler yakılır insanlar acımasızca öldürülür taş üstünde taş bırakılmaz. İzmirin işgali kadar geri alınmasının ne kadar kanlı olduğuna dair dipnotlar sizi bekliyor bu kitapta. Başkumandanlık Meydan Muharebesiyle Yunanlılar geri püskürtülmeye başlar, yunanlılar İzmire doğru geri çekilirken yine yağmalar, yakar ve öldürür. Yunalıları kovalayan taburlardan birinin komutanıdır Yüzbaşı Şerafettin. Günlerce at üstünde diğer silah arkadaşlarıyla birlikte düşmanı anadolu topraklarından çıkarmayı başarır. Tarih 9 Eylül 1922 yi gösterdiğinde Yüzbaşı Şerafetinin taburu İzmire girer ve hükümet konağında asılı bulunan yunan bayrağı indirilerek yerine Türk bayrağı çekilir.Yüzbaşı Şerafettin İzmirin fatihi ilan edilir. Üçüncü kılıç kendisine hediye edilir. İzmir kurtulmuş ve bir kahramana sahip olmuştur. Tüm yurt ve yabancı basın bu önemli anı ve Yüzbaşı Şerafettini ve Türk ordusunun başarısını konuşmakatdır. Kitap belli bir sayfaya kadar insanın milli duygularının kabarmasına neden oluyor. Bir yüzbaşının nasıl bir anda bütün bir halkın kahramanı olduğunu ve ardından yavaş yavaş unutulduğunun anlatıldığı sayfalara geldiğinizde ise yutkunmakta zorlanıyorsunuz. Bir kahramanın İzmir'i kurtarırken patlayan bombanın etkisiyle aldığı yaralar sonucunda sağlığının nasıl bozulduğunu, ikinci bebeğini kaybetmesi, hastalığı nedeniyle erken emekliye ayrılmak zorunda oluşu, maddi sıkıntılar, eşini kaybetmesi, kızının okul taksitini ödeyemez hale gelmesi ve daha pek çok kötü yaşam koşullarına rağmen sahip olduğu kılıçı satmayı redederek bu kılıç Türk ulusunun malıdır diyerek İzmir müzesine hibe etmesinin nasıl bir onurlu davranış olduğunu gösteriyor bize. Yaşadığı büyük sıkıntılar ve vefasızlığa karşı asla ülkesi ve silah arkadaşlarını adına tek bir kötü cümle dahi kurmayan Yüzbaşı Şerafettin 1951 de vefat ediyor. O değerli kılıç ise kayboluyor.

9 Eylül de artık adı geçmeyen, anılmayan bir kahraman Yüzbaşı Şerafettin. Hatta bazı düzenbazlar işi o kadar ileriye götürüyor ki TRT gibi bir kanalda İzmire ilk girenin kendi babası olduğunu söylemek cüreti gösteriyor ve buna hiç kimse itiraz etmiyor. Lakin Yüzbaşının Şerafettin'in kızı Gönül hanım Türk halkının vefasızlığına inat kendi mücadelesiyle yılmadan ekranlarda yalan yanlış bilgilere karşılık belgelerle cevap veriyor ve babasının İzmir e giren ilk subay olduğunu ispatlayarak babasına olan vefa borcunu ödüyor.

Kitap yüzümüzün kızarmasına, utanmamıza neden oluyor. Cehaletimizi ve tarihimize yeteri kadar sahip çıkmadığımızı bir kez daha tüm gerçekliğiyle yüzümüze vuruyor. Kitabı İzmir'in Fatihi olan Yüzbaş Şerafettin İzmir'i tanımak ve anısına saygı duymak için alıp okumalı ve okutmalıyız. Neredeyse 4,5 milyonluk İzmir'de bu kitaptan haberdar olmayan, Yüzbaşı Şerafettin'i tanımayan milyonların olduğuna inanıyorum. Zira bunun tam aksi olsaydı eğer her 9 Eylül'de büyük kutlamalara neden olan kurtuluş etkinliklerinin gerçek ruhunu yansıtmadığının farkına varılabilirdiniz. 9 Eylül'ü kutlarken İzmir'in fatihi Yüzbaşı Şerafettin'den bahsetmemenin ne kadar acınacak ve utanç duyulacak bir durum olduğunu görebilirdiniz. Bu kitabı önce tüm İzmir sonra tüm ülkem okumalıdır.

Prof. Dr. Kemal Arı'nın titiz bir çalışma sonrasında bizlere armağan ettiği bu önemli kitabın çok okunması, başta İzmirliler olmak üzere tüm yurttaşlarımızın tarihimize ve gerçek kahramanlarımıza ve onların nezdinde bu vatanı bize bırakan isimsiz kahramanlarına sahip çıkılması dileğiyle.
Memleketimin asil kızı, Cumhuriyetimin ak yüzü sevgili İZMİR'im İzmirin fatihi Yüzbaşı Şerafettin'e, yok olan tarihine sahip çık.


28 Eylül 2017 Heidelberg

7 Eylül 2017 Perşembe

Gün O Gündür Banu Avar Bir Kitap Bin İnsan

'Gün O Gündür' Banu Avar Bir Kitap Bin İnsan
Mezbaha da ayakları bağlanmış ve kesilmeyi bekleyen kuzular gibiyiz. Ülkemiz üstünde oynanan yüz yıllık oyunları hala göremiyor ve bizlere hazırlanıp tepsi içinde sunulan siyasi partiler arasında ben sen kavgası yaparak zaman kaybediyoruz. Oysa ki ne bizim onlardan, neden onların bizden farkı yok. Hepimiz bu ülkeyi oluşturan halkız. Ve halk olarak gerçek düşmanı görmeye ve vatan için artık mücadele etmeye mecburuz. Bu nedenle Banu Avar'ın 'Gün O Gündür' kıtabı okunmalıdır. Çünkü söz edilen 'O Gün' aslında 'Bugün'dür.

Türkiye ve ortadoğu küresel güçlerin kıskacında. Devir lozan anlaşmasının intikamının alındığı bir devir. Hatırlayalım Lozan görüşmelerinde İngiltere dışişleri bakanı Lord Curzon, İsmet İnönü'ye 'Müzakerelerde sizden istediğimizi alamıyoruz. Ama unutmayın, bugün reddettiklerinizi yarın cebimizden çıkarıp önünüze koyacağız.' demiştir. Bügünlerde yaşananlarda tam budur.
Başarılı araştırmacı gazeteci Banu Avar, 'Gün O Gündür' kitabında delilleriyle küresel çetelerin çevirdikleri oyunları bir araya toplayarak bizlerin dikkatine sunmuştur. Batı'nın Türkiye ve ortadoğu çoğrafyasından beklentileri ve bu beklentileri elde etmek için çevirdikleri dümenleri ve kanlı oyunları görmemizi sağlıyor bu kitabında.

Gün O Gündür kitabı yazarın 2010 ile 2012 yıllarında ülkemizde ve çevre ülkelerde yaşanan politik gelişmeler dair günlük kaleme aldığı yazılarından oluşuyor. 2010 yılında gerçekleştirilen yeni anayasa referandumunun kimler tarafından istendiğini, bu günlerde kırgınlıklar yaşadığımız Merkel'den tutun AB konseyi yetkililerinin, ABD 'nin derin devlet sözcülerine kadar herkesin desteklediğini bir kez daha hatırlıyoruz. Financial Times'tan Deplhin Strauss'un, 'Geri kalan anayasa değişiklikleri de yavaş yavaş gündeme gelecek' demesi ile önümüzdeki yılarda yeni referandumların bizi beklediğini gösteriyor. Hatta Batı bu anayasa değişikliği bize resmen dayatıyor. 8 Temmuz 2010'da AB komisyonu sözcüsü Ferran Tarradellas Espuny de 'Türkiye, AB yolunda ilerlemek için, 12 Eylül'de ki referandum da anayasa değişiklik paketini kabul etmelidir!' diyor. Buna benzer daha pek çok örneklerle karşılaşabieceğiniz kitapta yazar gelecek yıllarda Anayasanın kökten değiştirileceğini söylüyor. Çünkü Türkiye'yi bölüp zengin yeraltı kaynaklarını ele geçirmek için bir kukla devlet Kürdistan'ı kurmanın BATI'nın hedefi olduğunu kanıtlarıyla yazıyor. Yazar bunları 2010 yılında yazıyor ve bizleri uyarmasına rağmen, gelecekteki bizi bekleyen tehlikeleri söylemesine rağmen bizler önlem almıyoruz. Ve 16 Nisan2017'de yine Batı'nın istediği bir anayasa değişikliği için referanduma gidiyoruz. Ve hepimiz gördük ki Batı amacına ulaşmak için hile gibi her türlü yola başvurarak istediğini alıyor.

Banu Avar Türkiye'yi bekleyen tehlikenin BÖLÜNME olcağının altını çiziyor bu kitabında. Bunun nedenini ise 2000 yılında Ecevit, Bahçeli, Yılmaz hükümetin imzaladığı ve 2003 'de AKP tarafından onaylanan BM'nin bize dayattığı 'İKİZ YASALARI' dır. İkiz yasaların özelliği,halkların, mezheplerin yani farklı toplumsal kökenlere sahip olanların 'kendi kaderini tayin etme' hakkı veriyor. İkiz yasalar Ulus devletinin intiharıdır.

Gün O gündür kitabı gerek ikiz yasalarda olduğu gibi halktan kaçırılarak imzalanan anlaşmaların ve sürekli gündemin değiştirilmesi ile gözümüzden kaçırılan pek çok olayın perde arkasını anlatan tarihi bir delil niteliğinde.

Yazar bu kitabında Suriye savaşına dair, Batı'nın kirli oyunlarını, anlaşmalarını, itişmelerini yarattıkları katilleride kanıtlarıyla bize sunuyor. Batı'nın bölge üzerindeki emellerine ulaşabilmesi için Türkiye'nin ana kilit görevinde dolayısıyla hedefte olduğunu belirtiyor. Kitapta Türkiye ve ortadoğudaki cehennemin asıl amacının petrol ve zengin yeraltı kaynaklarının oluşturduğunu ve bunu elde etmek isteyen Batı'nın çevirdiği, yazdığı, söylediği herşeyi aktırıyor bize. Yani bu kitap katilleri, çeteleri, doymak bilmeyenleri, hainleri ve en önemlisi dikkat etmemiz gereken gerçek düşmanları gösteriyor. Okudukça görmediğiniz gerçekler canınızı fena yakacak ve sizi fena kızdıracak.

Araştırmacı gazetecilik denince akla ilk gelen isimlerden biridir Banu Avar ve yeri doldurulamayacak ender insanlarımızdandır. Yıllardır içinde olduğumuz ve bizi bekleyen tehlikeleri gerek sanal ortamlarda gerekse köy köy, kasaba kasaba gezerek anlatıyor ve halkını bizleri bilgilendirmeye devam ediyor. Banu Avar gibi değerli aydınlarımızın daha fazla kişilere ulaştırmak ise bizleri görevidir. Çünkü aydınlığa çıkmanın tek yolu okumak ve gerçekte yapılmak isteneni anlayabilmek ve anlatabilmektir.

Gün O Gündür kitabını mutlaka okumalısınız, sevdiklerinize armağan etmelisiniz. Bu kitapta öğrendiklerinizi çevrenize anlatmalısınız. Bu kitabı okuduktan sonra ülkemiz üzerinde oynanan oyunları, Batı'nın figüranlarını daha rahat görebilir ve bizlerin halk olarak yapması ve atması gereken adımları en kısa zamanda görüp doğru bir şekilde atabiliriz.

'Gün O Gündür' kitabı buz kadar soğuk, bıçak kadar keskin. İhanet çemberine dahil olanları gördüğünüzde içinizde büyük bir öfke patlaması olacak. Çünkü iç içe geçmiş, güvenerek oy verip meclise taşıdığımız liderlerin pasifliğini, etkisiz eleman olarak kalışlarını ve neredeyse 70 yıldır tedavi etmek yerine ihanete yenilerinin eklemesi, fırsat verilmesi, göz yumulması ihanetin açık bir resmidir. Bu ihmalkarlığın yarattığı yıkım Vezüv ve Etna yanardağlarını patlaması sonrasında oluşabilecek  yıkımdan daha büyüktür. 

'O Gün' aslında 'Bugün' sarsılmanın ve uyanmanın vakti geldi.

7 Eylül 2017 Heidelberg